Komployu aşma gerçeği, Önderlikteki yeni paradigma ile gerçekleşti. Yeni paradigmaya dayalı demokratik toplumsallaşma ve bunun en somut ifadesi olan demokratik konfederalizm komplonun ve onun tüm aktörlerinin karşısındaki duruş oldu. Genel kadrodaki algılamalara karşın Önderliğin komployu aşması ciddi sistem arayışıyla gelişti.
Atakan MAHİR
Uluslar arası komplo birçok yönüyle sorgulandı ve halen de sorgulanmaya devam ediyor. Geldiğimiz aşama itibari ile komplonun ulaştığı düzey nasıl ele alınabilinir, komplonun temel güçleri nasıl bir süreci hedeflemişlerdi ve Önderlik gerçeğinin bunun karşısında sergilediği duruşun yarattığı demokratik toplumsal sonuçlar neler oldu? Söz konusu toplumsal sonuçlar başta hareketimiz olmak üzere Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye’de nasıl bir demokratik süreci geliştirdi? Yine, sistemsel olarak ele alındığında paradigmasal gelişmede nasıl bir etkileşim gösterdi? Tüm bu sorulara doğru yanıtlar aramak kadar, bunların ışığında komplo gerçeğini pratik olarak aşan Önderlik ve Önderlik sistemini anlamak önümüzdeki demokratik toplumsallaşma sürecine yön verecektir.
Komplonun güncel olarak geldiği durumdan hareketle şu söylenebilinir: Komplo esasta iki yön üzerinden gelişmiştir. Birincisi; küreselleşmenin yayılması hız kazanmıştı. Dolayısıyla bu yayılma içerisinde ya sistem içileşme ya da aşılma dayatılıyordu. İkincisi; Kürt Önderliği olarak Önderlik tercih edilmedi. Tercih edilmediği için de diğer ‘önderliklerin’ önünde engel görüldü.
Küreselleşmenin hız kazanmasını Önderlik üçüncü yayılma hamlesi olarak değerlendirdi. Birincisi; endüstri devrim dönemi, ikincisi; 1920-30 sonrası çıkan krizli sürecin aşılması dönemi ve sosyal-refah devleti dönemi. Üçüncü dönem ise Yenidünya Düzenidir.
Dünya düzeyindeki teknik gelişmelerin durumu, sınıfsal yapıların değişmeye başlaması, siyasal yapılardaki değişiklikler artık yeni bir dünya sistemi getiriyordu. Bu dünya sisteminin ‘70’lerle birlikte arayışa girdiği söyleniyor. ‘89 Berlin duvarının yıkılmasını, Sovyetler Birliğinin kalkmasını, ‘91 Körfez Savaşı da artık yeni sistemin Yenidünya Düzeni adı altında oturtulmaya başlanması olarak ifade ediliyor. Neo-liberalizm, yenidünya düzeninden öncedir, onun ön-siyasal çerçevesidir.
Sonuçta, dünya sistemi küresel yayılma hamlesini yapacaktı. Somut olarak ‘91’li yıllardan ele alındığında; gözden kaçırılan bu yayılma hamlesinin o zaman eksik yorumlandığı görülecektir. Reel Sosyalizmi eleştirdik, reel sosyalizm aşıldıktan sonra da dedik ki ‘eleştirmiştik, çok şaşırmadık’. Hatta o eleştiri paylarımızdan dolayı reel sosyalizmi de olduğu gibi yaşamamıştık. Bu doğruydu, ama reel sosyalizmi bir sistem olarak ele almada zayıf kalınmıştı. Bir sosyalizm uygulaması olarak eleştirilip tartışılmış ama dünya küresel sistemi içerisindeki yeri tam olarak ele alınamamıştı. Şöyle bir durumla karşılaşıldı; eğer küresel sistem içerisinde bir denge oluşmuş, buna çift kutupluluk diyorlarsa, soğuk savaş bunun siyaset ve savaşıysa bu aşıldıktan sonra ne olacaktı? Dünya sistemi nereye doğru evirilecekti? Bu sorular can alıcıydı ve bu noktada sistemsel algılama yetersizliklerimiz ön plana çıktı. Önderlik, “eğer biz küresel yayılmayı erken anlasaydık, tedbirini alırdık” diyordu. Yine kapitalist sistemin aslında özde ne olduğu, insanların bio-iktidar tarzında bütün hücrelerine kadar nasıl yayıldığı, kendisini yenileştirdiği, buna karşı duruşun sadece siyasal projelerle olamayacağı erken ve yeterince çözümlenemedi.
Dolayısıyla Önderlik komplosunun önemli bir sebebi küresel yayılma, dünya kapitalist sisteminin yeni arayışları olmasına karşın, bizim ideolojik siyasal değerlendirme gücümüzü somutlaştırdığımız toplumsal alanı, onu karşılayacak düzeyde örgütleyip bir sisteme kavuşturamamamızdır. Komplodan kaçınılmaz değildi. ‘68 sonrası gelişmeleri ve ‘89-91 gelişmelerini de daha iyi yorumlayıp, reel sosyalizmi de sadece bir sosyalist uygulama eksikliği olarak değil, bir sistem eksikliği olarak daha iyi çözerek sistemi anlasaydık, nereye doğru da gidebileceğini tahmin edebilir, yayılmanın bize dokunacağını anlayarak tedbirini alabilirdik.
Diğer yönden, küreselleşmenin hız kazanması sürecinde uluslararası güçler, milliyetçi Kürt liderliği açısından, Kürt devletinin geliştirilmesini öngörüyorlardı. Bunu derinliğiyle algılamakta geciktik. Sonuçta bu, Önderliğin en son diğer Kürt önderliklerinin önünü açmak için tutuklanmasına kadar götürdü. Kürt devleti Kürtler iyi olduğu için, Kürt sermaye sınıfı oluştu diye kurulmadı. Kürt devleti, Amerika’nın bu küresel politikalarının bir ihtiyacı olarak kuruldu. Kaba bir genelleme yapılırsa, ‘91 Körfez Savaşı’yla birlikte Ortadoğu’da kuşatma politikası on yıl sürdü. On yıl içerisinde yaptıkları en büyük aktivite, milliyetçi Kürtlüğü geliştirmekti. Irak’a müdahale, on yılda hazırlanan Kürtlerin üzerinden geliştirildi. Bu konuda Önderlik ve önderlik hareketi yoğun yoklandı. Şöyle ki; “acaba bu kadar etkili bir kişilik, dört parçada ve Avrupa’da etkisi olan bir Önderlik Kürt devletinin Önderi olabilir mi? Geliştireceğimiz bu devletleşmenin önderi olabilir mi?” diye düşündüler. Bu yönlü ulaştıkları karar ise, bunun olamayacağıydı. Yani bu Önderlik ve bu hareket Kürt halkının klasik milliyetçi devletçiliğin Önderliğini yapmaz sonucuna ulaşılıyor. Bu durum aslında ‘95’te netleşti. Bunun sonrası ise ‘98-99 komplosudur. ‘95’lerde karar bitmiş, Amerika’nın arayışları, Çevik Kuvvetin yerleştirilmesi, 36. paralelin uçuşa yasaklanması, bin beş yüz civarında Avrupa ve Amerika sivil toplum örgütünün Kürt topraklarına yerleştirilmesi, 5-10 bin arası KDP milliyetçi peşmerge gücünün Guam adalarında, sonra da Amerika’nın bizzat bazı illerinde yetiştirilmesine hız verildi. Kürt devleti kararı alınmıştı. Bunun Önderlikle de olmayacağı noktasında netleşmişlerdi ve bu anlamda milliyetçilerin devlet yapılması için bütün alt şartlar hazırlandı. Şimdi zaten bu devlet onun üstünde yaşıyor ve yürüyor.
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, Suriye bilinen şekilde kalamazdı. Suriye’ye ve bölge devletlerine yüklenim olacaktı. Bu yüklenmenin bize doğal yansımaları olacaktı. Bunu erkenden görebilmeli ve Önderliğe uygun koşulları hazırlayabilmeliydik. Aynı şey, Yunanistan açısında da geçerliliğini koruyordu.
Reel sosyalizm yıkıldıktan sonra, ulus-devlet kavgaları öne çıktı. Burada Yunanistan’ın bize yaklaşımı tam olarak taktikseldi. Yani küresel sistem değişiyor, ulus-devletler şekil değiştirme zorluğu yaşıyordu. Yunanistan-ABD-AB arasındaki denge kaybolmuş, herkes kendisini farklı dengelere göre götürecekti. Bu anlamda, Türk-Yunan çatışması bile bir dengedir, buraya Yunanistan daha fazla dayanacaktı. Bu temelde biz “Yunanistan’ın dostluğu dost olmayabilir” sorgulaması yapabilirdik. Öyle olsaydı, biz Yunanistan’ın dostluğunun çoktan bittiğini anlardık. Yunanistan’ın çoktan ezilen halklara destek vermeyi bıraktığını, Avrupa Birliği içerisinde sisteme dahil olduğunu, Sovyetler Birliği’nin ortada kalmadığını, o dengeye dayanmayacağını anlayabilirdik. Mesela, dost-düşman kavramı bizi komploya götürmezdi. Bu anlamda çıkartılacak temel derslerden biri de budur.
Komplonun derslerini doğru ele almak daha sağlıklı bir çıkışı da getirecektir. Ancak bazen bunu aşan ya da küçümseyen yaklaşımlar gelişiyor. Bu da komplonun iyi okunmasını engelliyor. Ya kadermiş gibi ele alan ya da aşırı abartan yaklaşımlar öne çıkıyor. Örneğin, sanki Önderlik sistemi tam oturmuş, bitmiş ve Amerika karşıtıymış da, dünyada Amerika’nın yerleşmesine bir tek Önderlik engelmiş gibi abartılı izahlar yapılıyor. O zaman Önderliğin sürekli böyle bir çizgisi olmasına rağmen, niye tam bu dönemde böylesi bir komplo ile karşılaştığı cevaplanamamış olur. Doğrudur, Önderlik ideolojik olarak anti-emperyalisttir. Ama buradan hareketle çok kolayından değerlendirmeler yapılıyor. Önderliğin sistemi oturmuş, bitmiş bir sistem değildi. Hatta Önderlik Amerika’nın sisteminin oturması için tek engel de değildir. O zaman ayrıntıdaki küresel yayılma neydi, nereden kaynaklanıyordu, kapitalizmin gerçeği nasıldır, çelişkileri nasıl işliyor? Reel sosyalizm neydi, ne değildi? Burnumuzun dibinde kurulan Kürdistan nedir, ne değildir? Bunların daha iyi algılanması yaşanmadan görüşler belirtilmiş oluyordu. Önderlik ne söylüyor, ne söylemiyor, onun sistemi nedir, nasıl uygulanır? Böyle kalır ve karşıtın da uygulamaları çok derin çözülemez, kaba, soyutlanmış içeriği çok doldurulmamış yaklaşımlar sürerse uluslar arası sistem ve politikaya dayalı komplo gerçeği fazla anlaşılmaz.
Diğer bir yaklaşım da kader olarak algılama yaklaşımıdır. Kader olarak algılama yaklaşımı, “Kürtler zaten hiçbir zaman ezilmekten kurtulmayacaklar” şeklindeki kabullenmedir. Bunun ulaştığı nokta, teslimiyet belirtileridir. “Kürtler böyle olmasın, sürekli ezilmesin, o zaman biraz Amerika’ya dayanalım, biraz başka yere dayanalım vb.” Böylesi yaklaşımlarda görülmektedir. Bunların ikisi de yanlış yaklaşımlardır.
Önderlik sistemini oturtmuş, bitirmiş bu nedenle küresel dünya güçleri tarafından karşıt olarak görülmüş değildi. Güçlü bir sosyalist sistem potansiyeli taşıyordu ve Önderlik diyalektiği devam ediyordu, Önderlik diyalektiğinde sisteme karşıtlık vardı ve bunu işletiyordu. Komplo şöyle bir yanılsama getiriyor; ‘Önderlik sistem karşıtıydı, komplocu güçler komplo yaptılar ve bitti.’ Oysa ne küresel sistem, ne de Önderlik sistemi bitti. Bu diyalektik sürdüğü için de komplo sürüyor. Komplo Önderlik karşıtı olduğu için yapılmıştır, bitmiştir gibi bir algılama kendimizi komplonun dışında görmeye de itiyor. Sistemi yapan kim? Önderlik. Biz de aslında o duruşu temsil ettiğimiz oranda Önderlik sistemiyiz ve bu diyalektik sürdüğü sürece de karşıtlıklar getiriyor, yönelim getiriyor. Ama bu bitmiş, tükenmiş, geçmişte kalmış bir süreç değildir. Yine Komplo da geçmişte kalmış bir süreç değildir, devam ediyor. Çünkü Önderlik diyalektiği devam ediyor. Bu açıdan yaklaşımlarda ne abartmaya gidip içini dolduramadığımız tespitler yapmak ne de kaderci yaklaşıp teslimiyete kaymak doğru olamaz.
Uluslararası komplo salt Önderliği değil, hepimizi hedeflemiştir
Neden komplo Önderliğe yapıldı, Önderliğe yapılan komplonun şimdi daha iyi anlaşılan boyutları nelerdir? Aslında komplonun salt Önderliğe değil, hepimize yapıldığı şimdi daha iyi açığa çıkıyor. O zaman bunun ayakları neler, daha sonra nasıl değişimler gösterdi, bunun siyasal gelişmelerle, demokratik toplumsal gelişmeyle bağlantısı neler (?) daha iyi anlamamız gerekiyor. Amerika’nın durumu da, küresel sistemin yeniden oturtulması ve bunun bölgeye yansımaları da bununla bağlantılıdır. Kürt hareketi üzerindeki politikalar yani bizim konumumuz da bununla bağlantılıdır. Türkiye’deki durumların da bununla bağlantılı yanları var. Örneğin, Amerika nasıl bir sistem ön görüyor ki Önderliğe böyle bir komplo süreci uygulanıyor. AB süreci nasıl gelişiyor, Türkiye’deki uygulamaların Önderlikle ne ilgisi var, nereye doğru gidebilir? Demokratik Konfederal örgütlülüğün buradaki rolü nedir, sistem oturursa ne olur, oturmazsa ne olur? Önderliğe karşı geliştirilen uygulamalarla bunların hepsinin bağı vardır.
Önderlik çok yoğun bir anlama, yorumlama gücüyle devam ediyor. Bizdeyse bu noktada önemli oranda yetersizliklerin yaşandığını vurgulamak gerekir. Geçmişte Önderliğin anlama ve yorumlama gücüne denk bir tartışma düzeyini açığa çıkaramama, bu açıdan hareketin topyekun Önderliğin gündemine girememesi temel sorun olarak açığa çıktı. Aslında buradan da anlaşılacağı gibi, komplonun bir hedefi de buydu. Komplonun en esas hedeflerinden biri bu anlamda hareketle Önderliği birbirinden koparmak, Önderliğin dışına itmekti. Kaldı ki, her aşamada hepimizin Önderlik gündemine girmeye ihtiyacı vardır. Düşüncede, duyguda, her çeşit pratikleşmede bunu yapmalıyız. O açıdan sorgulama ne kadar derin yapılırsa, bunun cevaplanması ve doğrusunun uygulanması o kadar doğru yaşanabilir.
Aynı durumu yaşayan başka önderler de var. İşin felsefik, ideolojik yanı kadar aynı oranda politik önderliklere yaklaşım yanı da var. İdeolojik, toplumsal düzey kazanmış, Önderlikleri izlemek çok kolay değildir. Hatta onun yarattığı topluluklar içerisinde bile bu yaşanabiliyor. Anlam gücüne ulaşamamak, yetersiz uygulama şeklinde yaşandığı gibi, toplulukların iç ihaneti veya daha başka şekillerde de çıkabilmektedir. Mesela İsa’nın, Musa’nın durumu da çarpıcı örneklerdir.
En son siyasal örneklerden biri de Arafat şahsında yaşandı. Filistin halkı ideolojik-bilimsel olarak küreselliğin paradigmasını kavrayamadı. Yaklaşımları geçmiş ideolojik kalıpların ötesine geçemedi. Önderlik gibi yeni paradigma geliştiremediler. Şimdi ne oluyor, küreselliği anlayamıyorlar ve yetkince cevap veremiyorlar. Sonuçta Arafat aştırıldı.
Bu tehlike bizim için de geçerlidir. Komplo gerçeği bize bunu öğretti. Bizimki daha da ağır bir sorun. Psikolojik, toplumsal yanları, siyasal yanları var. Acaba Önderliği ne kadar izleyeceğiz, ne kadar izlemeyeceğiz? İzlemezsek nereye gider? Bu tarihi örneklerden hangileriyle karşılaşırız? Çok çelişkili. Kürtler içerisindeki kökleşmiş iç ihanetten dolayı kaç Kürt Önderliği beyninde öldürmüştür? Yani içselleşmiş bir iç ihanet. Yine “Kürtler böyle gelmiş, böyle gider” mantığı hakimdir. “Çok kurtuluş umudu göremiyorum” ya da “Çok güçlü özgürlükçü, eşitlikçi değilim. Sıradan, pasif yürüyorum”. İçselleşmiş iç ihanet Önderliği çoktan öldürme eğilimindedir. Geleceğin Önderliksiz kurulması manipüle edilmektedir. Yine son dönemlerde hız verilen karalama kampanyaları düzenlenerek Önderlik toplumdan uzaklaştırılmaya çalışılmakta, Önderlik ve PKK tarafından geliştirilen demokratik, sosyalist değerlerin yerine feodal, aşiretçi, siyasal dini değerler ikame edilmek istenmektedir.
En basit tabiriyle Önderlikten uzaklaşma düşünsel boyutuyla başlıyor. Önderlik çok derinlemesine öğrenilmek bile istenmiyor. İdeolojisini soyut görmekten tutalım da, gönül bağını koparmaya, içten içe suçlayıcılığa kadar götürülüyor. Bundan sıyrılma olmadıkça, Önderliğin ideolojisi ve siyasetini uygulamada zayıflıklar olacaktır. Artık bağlıyım, bağlı değilim tarzında ifade edilemez. Önderlik uygulanmaz, sonuçları tartışılmazsa bu etkiler derinden yaşanmaya devam eder.
Yıllardır Önderliğin diyalektiğini uygulamamış, anlamamış, eşitliği, özgürlüğü hiç yakalamamış, Önderlikte hiçbir şey görmemiş, ama hep kendince altta kaldığını düşünmüş bir psikoloji ne yapar? En üste çıkmanın yöntemi, Önderlik karşısında Önderliğin en karşıtına gitmektir. Kimi Kürt kesimlerinde de bu yaklaşımlar çıkabilmektedir.
Kürdistan’da demokratik anlamda bir toplumsallaşma, yine kişilik-kimlik oluşturma, Önderlik gerçeğiyle sağlanmıştır. Buna rağmen, Önderliği engel olarak görme ve suçlama yaklaşımları gözükebilmektedir. Önderlik, Kürdistan’da hangi doğrunun söylenmesine engel olmuş, şimdiye kadar Önderlikten bir şey almadan kişilik oluşturan var mı? Yoktur. Şimdi nasıl oluyor da herkese bir şeyini veren bir Önderlik, bağımsız kişilik oluşturma önünde engel oluyor? Böyle bir şey mümkün değildir. Demek ki, Önderliğin verdikleri çıkar içinde işletilmiş, Önderlikle özgürlüğe dayalı diyalektik bir bağ kurulamamıştır. Ama Önderlik ne yaşamımızı çalmıştır, ne kişiliklerimizi oluşturmamız önünde engeldir, ne de Önderlik geçmiş sorumluluklarımızın suçlusudur. Hiçbir zaman Önderlik bize mücadeleyi garantilemedi. Sadece ‘gelmişsiniz, size doğruları da öğreteceğim ama hata yapma payı, doğru yapma payı sendedir.’ demiştir. Hatta Önderlik her zaman yaptığımız hataları bile düzeltmeye çalıştı. Önderliği eleştirilerinden, özeleştirilerinden anlamaya çalışmalıyız.
Demokratik stratejik dönüşüm komploya en büyük darbeyi indirmiştir
Komployu aşma gerçeği, Önderlikteki yeni paradigma ile gerçekleşti. Yeni paradigmaya dayalı demokratik toplumsallaşma ve bunun en somut ifadesi olan demokratik konfederalizm komplonun ve onun tüm aktörlerinin karşısındaki duruş oldu. Genel kadrodaki algılamalara karşın Önderliğin komployu aşması ciddi sistem arayışıyla gelişti. Önderlik sistemi de mücadelesiz oturur diye düşünmemiz yanlıştır. Bu komployu besliyor. Komplo tersine çevrilmek isteniyorsa demokratik konfederal sistemi oturtmak zorunludur. Oturtmazsak komplo sürüyor demektir. Bu anlamda Önderliğin paradigmasını hayal olarak görmek komplonun amacına ulaşması dışında bir anlama gelmeyecektir.
Önderlik başta geliştirilmiş PKK’lilik olmak üzere, bir bütün hareketi demokratik stratejik değişime tabi tutmuştur. Kadroda geçmiş klasik iktidar anlayış ve zihniyetini eleştirmekle kalmamış, beş bin yıllık iktidar anlayış ve zihniyetinin derinliklerine inmiş, bunun günümüze kadar da süren en örgütlü kurumsallaşması olan devleti eleştirerek, devletsiz toplumu kendi sorunlarını çözebilecek yeni bir örgütlülük ve paradigmaya kavuşturmuştur. Yani klasik ulus bilincinin toplumlararası boğazlaşmanın nedeni olan milliyetçiliği besleyen en temel yaklaşım olduğu tespitinden hareketle, demokratik ulus bilincini geliştirerek iktidarcı, şiddete dayalı çözümün önünü kapatmıştır. Yine kapitalizmin soldan mezhebi olmaktan kurtulamayan iktidar hedefli sınıf kavgalarıyla toplumsal özgürlüğün gelişmeyeceğini, aksine sadece bir sınıfın diğer bir sınıftan üstünlüğünü getireceğini ve bunun da yeni bir hakimiyet ve iktidar olduğunu, sür git bir kavgadan öteye gidilemeyeceğini tespit etmiştir. Bunun için, sınıfı da özgür yapacak toplumsal özgürlüğün geliştirilmesi gerektiğini belirtmiş ve iktidarcı sınıf paradigması yerine toplumsal paradigmayı geliştirmiştir. Dolayısıyla toplumsal üretimde sınıfın önemli bir yeri olduğu bilinciyle ve sınıf gerçekliğini inkar etmeden ama sınıfı da demokratikleştirerek toplumsal demokrasinin inşasına en büyük güç bu alandan akacaktır. Yine birey ve toplum ilişkisini optimal dengeye taşıyarak ne bireyin topluma ne de toplumun bireye kurban edilmesi, birey toplum, kadın erkek, baba çocuk, doğa ve insan arasındaki uyumu ekolojik bilinç temelinde iç içe ele alarak yeni bir sisteme kavuşturma hedeflenmiştir.
Geçmiş paradigmadaki tüm kavramlar yeni baştan ele alınarak demokratik bir öz kazandırma çalışması yapılmıştır. Bu kavramların etimolojik kökleri kadar, tarihsel kökleri demokratik ekolojik cins özgürlükçü toplum paradigmasının süzgecinden geçirilerek gerçek özlerine kavuşturuldu. İktidar ve devlet kokan tüm yapılanmalar deşifre edilerek toplumun başına nasıl bela oldukları tarihsel ve güncel gerçeklikleriyle ortaya kondu. Toplumsallaşmanın derin kökleri gün yüzüne çıkarılarak yeni bir toplumsal örgütlenmenin adı olan demokratik konfederal model geliştirilmiştir. Bu açıdan demokratik ekolojik cins özgürlükçü toplum paradigması ne sadece küresel emperyalist hamleye karşı geliştirilen bir cevaptır ve ne de tıkanan reel sosyalist yaklaşımlara karşı bir cevaptır. Demokratik ekolojik cins özgürlükçü toplum paradigması, bir bütün insanlığın sorunlarına cevap olacak düzeyde geliştirilen bir sistem arayışının sonucudur. Bu açıdan Önderliğimizin komploya karşı klasik bir direnişle cevap vermediğini ısrarla dile getirmesi bundandır. Sorun bir insanlık sorunudur. Demokratik ekolojik cins özgürlükçü toplum paradigması ve toplumsal örgütlülüğü insanlığın önümüzdeki yüz yılı demokratik temelde kazanmasının sistemi ve örgütünü kurmasının adıdır.
Bu temelde, bugün hareket açısından bakıldığında başta kadro olmak üzere, kendisini yeni baştan ele almakta, Önderliğe ve Önderlik sistemine katılımını tekrardan gözden geçirmektedir. Denilebilinir ki, Önderlik sistemi karşısında geçmiş paradigmadan kaynaklı olarak birçoğumuzda yenilenmiş PKK’liliğe girişte zorlanmalar yaşanmaktadır ve halen de bu kendisini hissettirmektedir. Ancak şu da bir gerçek ki, Önderlik içerisinde bulunduğu koşullara rağmen, gelişim diyalektiğini sürdürmüş ve açığa çıkardığı düzeye cevap verebilecek kadrosal gerçeğin de gelişmesini zorlamıştır. Bu da demokratik toplumsal gelişmeyi etkilemiştir. Ortadoğu gerçeğinde bunun çarpıcı izlerini görmek mümkündür. Özellikle son yıllar izlendiğinde uluslar arası komployu aşan Önderlik gerçeğinin yön verdiği örgütselliğin henüz istenen düzeyde olmamasına rağmen, Ortadoğu’daki siyasal gelişmelere, yine Türkiye ve Kürdistan’daki demokratik toplumsal gerçeğe aktif yön verdiği görülecektir.
Demokratik ekolojik cins özgürlükçü toplum paradigmasının her şeyden önce, sadece bir düşünce sistemi olarak kalmayıp yine Önderlik tarafından toplumsal bir modele dönüştürülmesi, modelin gelişimine yol açacak PKK’li duruşunun, kişiliğinin tarihin derinliklerinden alınıp gelen çözümleme düzeyiyle savunmalarda etraflıca ortaya konulması ve onun ahlakının, zihniyetinin hiyerarşik-devletçi toplumun aksine iktidar dışı, demokratik komünal özellikleriyle belirginleşmesi, yapılanmanın öncelikle ideolojik bir hamle olarak gelişimine işaret eder. Dikkat edilirse, Önderlik ilk adımı buradan atmıştır. Yeni paradigmanın uygulamasına buradan başlamıştır. Peşi sıra gelen projelendirmelerle aslında paradigmanın tüm ayaklarını yerli yerine oturtmuştur. Genel hareket örgütlenmesini de başta ulusal halk meclisi olmak üzere köylere, mahallelere kadar uzanacak halk komünleri ve meclisleriyle önümüze sunmuştur. Komployu boşa çıkarmanın en etkili adımlarından biri de bu pratik mücadele ve örgütlenme alanı olmuştur. Ortadoğu gerçeğinde toplumsallaşmak, salt ideolojik söylem anlamında değil uygulamada da toplumsallaşan bir örgütlenme düzeyine ulaşmak, tarih boyunca egemenlerin ve onların izdüşümü olan alışkanlıklarının yarattığı komployu boşa çıkarmanın en etkili yöntemidir.
Bu yaklaşımın en somut ifadesi olan başta halk meclisleri ve komünler, kadın hareketi ve gençliğin yeniden komalan sistemiyle örgütlendirilmesi, iktidar-güç-savaş olgusuna açıklık getirilerek, Halk Savunma anlayışının, toplumcu demokratik siyasetin, yeni toplumsallığın bireydeki ifadesi olan eşit-özgür demokratik yurttaşlığın peşi sıra ve bir zincirin halkaları gibi projelendirilmesi komplodan çıkışın en önemli fırsatlarıydı. Bunların uygulanması yeni paradigmanın başarısı kadar, toplumsal mücadelelerin önüne adeta tuzak gibi çıkan ve tüm egemen güçlerin doğal komplo uzantıları olan iktidar-tahakküm, devletin bin bir suretinin yıkılması anlamına geliyordu. Hatta sadece güncellik anlamında ‘99 komplosunun nedenlerini ve sonuçlarını aşma anlamında değil, tarihsel anlamda açığa çıkan tüm komplo gerçeğini aşma özelliğini de taşıyordu.
Bu temelde, önümüzdeki süreç Kürtler açısından stratejik değerdedir. Kazanma ve kaybetme de stratejik değerde olacaktır. Bu anlamda Kürt sorununun çözüm aşamasına girdiği bir süreçte KCK Önderliğinin önümüze koyduğu demokratik ekolojik cins özgürlükçü toplumun inşa edilmesi belirleyici olacaktır. Konfederal sistem ile toplumcu ve devletsiz demokrasiyi geliştirirken, halkı devlete muhtaç kılmadan kendi kendine yeter bir konuma getirilmesi hedeflenmektedir. Halkın kendini örgütlediği, demokratik bir otorite olarak devletin egemenlik ve hâkimiyet alanlarını daralttığı, her kültürel varlığın ve toplumsal formun yaşam şansı bulduğu bir sistemi esas almaktadır. Bu açıdan, önümüzdeki süreçte bu sistemi geliştirebilecek örgütsel formlar ve mekanizmaları geliştirmek kadar yeni ve daha zengin biçimlerini yaratmak zorunludur.
Ancak Türkiye gerçeğinde ağır bir siyasal yönetim sorunu vardır. Uluslar arası komplonun uygulamaları ve amaçladıkları aşılmak istenmemektedir. Tam tersine AKP eliyle, İran-Suriye-Irak anti Kürt koalisyonu tekrar gerici bir şekilde kurularak, Önder Apo’nun zehirlenmesi sürecine hız verilerek, Kürdistan’da imha ve tasfiye girişimlerini başlatarak daha tehlikeli bir süreci başlatmıştır.
Kapsamlı ve çok yönlü toplumsal çözümler için cumhuriyetin öz niteliğine kavuşturulması gerekmektedir. Cumhuriyetin yeniden demokratik karakterine kazandırılması demokratik sosyalizme ve ekolojik topluma ilerlemede önemli bir dönemeç olacaktır. Bu da tüm kimlikler ve toplumsal gruplar için demokratik özerklik anlamına gelir. Kaldı ki, Ortadoğu’da demokratik karakterde olmayan tüm yapılar çözülüp dağılıyor. Hepsi kendini yeninin özeliklerine göre biçimlendirme zorunluluğunu yaşıyor. Türkiye de yaşadığı sorunlar bakımından bunun dışında değildir. Mevcut devlet yapılanmalarının tümü ve Türkiye devleti kendini kapsamlı bir demokratik reforma uğratmak durumundadır. Yine Türkiye toplumunda kapsamlı bir toplumsal dönüşüm geliştirilmek durumundadır. Devletin aşırı ideolojik karakterdeki tutumu ve aşırı güvenlik kaygısıyla her alana taşan bürokrasisi birey ve grupların kültürel kimlik ve halkların gelişimini engellediği gibi geleneksel toplum kalıplarının ayakta durmasına, çatışma, isyan, bastırma ve genel olarak şiddetin süreklileşmesine yol açmaktadır. Demokratik cumhuriyet ve demokratik özerklik modeli bu bakımdan hareketimizin siyasal çözüm modeli olarak ortaya çıkarken, bunu kapsamlı siyasal ve toplumsal dönüşüm projeleriyle ortaya koymak gerekmektedir. Hareketimiz Ortadoğu’nun kilit ülkesi konumunda olan Türkiye’de tüm sorunların kapsamlı siyasal reform ve demokratik toplumsal dönüşümle mümkün olduğuna inanmaktadır. Hem dünyada ve bölgede, hem de Türkiye’de kriz-kaos sürecinden çıkışın yolu, sağlıklı ve kalıcı demokrasiden geçmektedir. Bu demokrasi cumhuriyetin köklü reformu ve toplulukların kapsamlı duruşuyla mümkündür. Böylesi bir yaklaşımla Kürt-Türk özgürlüğüne dayalı çıkış, Ortadoğu’ya da çıkışın yolunu gösterecektir.
***
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...